ZİFİRİ KARANLIKTA BOĞULURKEN DEMOKRASİ OYUNU Mustafa Yıldırım

Sivil Örümceğin Ağında 38. Basım, s. 1-2

ABD parti örgütlerinin, Quantum şirketi [temsilcisi George Soros] bankerlerinin, Alman, İngiliz, Fransız, Hollanda, Belçika, İran siyasal partilerinin, İsrail ve Yunanistan bağlantılı vakıfların, uluslararası şirketlerin, Moon’un, Şeyhlerin, Ayetullahların kurdukları örgütlerden oluşan, istihbarat kurumlarınca desteklenen şebekenin çabalarıyla birçok ülkede kitleler eylemlere sürüklendiler; tarihsel köklere dayanan kurumlar parçalandı; tek ya da çok partili, ama güdümlü siyasal ortam oluşturuldu. Ülkelerin doğal kaynakları, sanayileri, para piyasaları, bankerlerin-kartellerin eline geçti. NATO Genişletme Projesi uyarınca ülkelerde, bu arada Türkiye’de de, Brüksel ve Washington’dan, Tahran’dan yönetilen gençlik örgütleri kuruldu. Uzay savaşları teknolojisiyle donanan yeni üslerle bağımsızlık isteyenlere karşı saldırı üsleri oluşturuldu. Ülkelerde din perdesi arkasına gizlenmiş baskıcı-gerici şebekeler, güvenlik ve yargı kurumlarını yabancılara teslim ettiler.

Ülkemizde azınlık milliyetçiliği örgütlenmesi ve İran Şia yayılmacılığı, örümcek ağıyla bütünleşti.

TESEV, ARI gibi ana örgütlerin güdümünde “yerel yönetimlere özerklik” başlığı altında başlatılan çalışmalarla federasyon alt yapısı tamamlandı. Yabancı devletlerin elçiliklerinde, yayılma örgütlerinde yıllarca çalışanlar meclise girdiler, hatta bakan oldular.

Ulusalcı muhalefet ya ezildi ya da ele geçirildi; tek merkezden yönetilen medya oluşturuldu. TSK, yeniden yapılanma programıyla, eğitiminden birlik düzenine dek değiştirildi; “Dünyada Barış” ilkesinden uzaklaşıldı; ABD-AB’nin, Cihad örgütlerinin tasarladığı yeni yayılmacılık ideolojisiyle donatıldı ve sömürgeciliğin destek gücüne dönüştürüldü.

“Örümcek Ağı” örgütleri, yerli işbirlikçileriyle birlikte seçtikleri “umut veren lider adaylarını” ABD’ye gönderdiler. Amerikan ajanlarının, Şeyh örgütlerinin odaklandığı merkezler açıldı. Bu merkezler gençleri, Amerika’da bile “gerici” olarak nitelenen örgütlerle, kanlı cihad örgütleriyle ilişkilendirdiler; ABD Dışişleri’nin Genç Siyasi Lider Programlarıyla Amerika’ya taşıdılar.

Gazeteciler aynı kanallarla etkili kişilerle ilişkilendirildiler. Koloniciliği destekleyecek yeni yetme yazarlar, ABD’de kurslardan geçirilerek piyasaya sürüldü.*

Güdümlü “sivil-asker” şebekenin yıllardır yabancılarla hazırladığı Anayasa tasarıları, Cumhuriyet devletinin temellerini yıkacak biçimde yasalaştırıldı. Ulusal birliği parçalayacak; halkı çatışmaya sürükleyecek yeni yapılanmalarla paralel yönetimler oluşturuldu. “Toplumsal algılama dizgesi” yeniden üretildi. “Uluslararası Din Hürriyeti” operasyonuyla güçlendirilen ‘cemaat’ örgütleri, azınlık milliyetçisi liberal teslimiyetçiler, İran İslam inkılabı merkezinden eğitim-silah-para alan Türkiye’deki Kudüs Kuvvetleri ve Kürt Hizbullah örgütleri birleşti.

Sivil şebekenin katkılarıyla “Açılım-barış”, “Din hürriyeti” denilerek yurt birliği iyice zayıflatıldı. Yıkım girişiminin alt yapısını kuran sivil şebekeciler AKP hükümetinin “akil adam” komisyonlarında egemen devletin parçalanmasına yardım ettiler.

2002 seçimlerinden aylar önce yayıncıya teslim edilen kitap, birçok yayıncının kasıtlı oyalamalarından sonra ancak 2004 baharında yayınlanabildi.

Kitabı yıllardır etkisizleştirmeye çalışanlar da bildik yöntemlere başvurdular. “Akiller”e katılan taraf gazetesi yazarı, “Mustafa Yıldırım’ın, istihbarat raporlarıyla sivil toplumu fişlediği, Sivil Örümceğin Ağında kitabı” diye yazdı. * Araştırmanın bir istihbarat raporunun kitaplaştırılmış biçimi olduğu izleniminin yaratılması, yıkım operatörlerinin de amaçlarına uygundu. Bu tür kişiler, bazen gereğinden çok bölümler aktardığım açık-resmi örgüt raporlarını, yabancı yayınları görmezden geliyor; sözde sivilleri, iktidar sahiplerini kışkırtmaya çalışıyorlar. Oysa operasyonun tarihsel geçmişi ve temel yapısı ele alınmış; ana örgütler çözümlenmiş; başka ülkelerden operasyon örnekleri verilmiş; tüm adlar açık raporlardan, yayınlanmış biyografilerden alınmıştır.

Örümcek ağını destekleyen CIA, MOSSAD, MI6, BND, EYP, SA-VAMA, VEVAK, Kudüs Kuvvetleri gibi örgütlerin içerdeki şebekeleri ortaya çıkarılmadıkça, “danışman” kılıklı ajanlar devletten, partilerden temizlenmedikçe yıkım engellenemez.

Görev, sınırsız özveri ister. Örneğin ressam Mark Lombardi [1951-2000] tablolarında, Bush ailesi, Harken Energy firması, Suudlar, Usame Bin Ladin ile güç

odaklarının para ilişkilerini, CIA’dan James Bath’ın Suudi bağlantılarını, biyolojik-kimyasal silah, nükleer teknoloji kanallarını sergiledi. FBI elemanları sergiyi bastı. Müze, tabloların götürülmesine izin vermedi; ama Lombardi, kısa süre sonra atölyesinde boynundan asılı bulundu.

Venezuela’da büyük oy farkıyla iktidara gelen Hugo Chavez Frias yönetimine karşı 2002’de sivil-asker darbesi düzenlendi. ABD’den para aldığı kanıtlanan subaylarla NED ağının “sivil toplum örgütleri” ve işadamları, parlamentoya el koydular. Halk parlamentoyu kuşattı; darbeci subaylar CIA yardımıyla Miami’ye kaçtılar.

Savcı Danilo Anderson [1966-2004], polis-asker-savcı-yargıç-sivil 400’e yakın kişi hakkında casusluktan, darbecilik-ten, cinayetten dava dosyası hazırladı. İlk silahlı suikast girişiminden kurtulan Anderson, 15 gün sonra taşıtına C4 patlayıcı yerleştirilerek öldürüldü.

Kitabın yeni baskısını da, önceki basımlar gibi, sanatçı Mark Lombardi’ye; ilkeli, bağımsız, dürüst savcılık uğruna ölen Danilo Anderson’a ve İran’da yargısızca canlarına kıyılan sanatçılara, yazarlara, ozanlara, çocuklara; gerçeklerin ardında koşarken öldürülen gazetecilere, bilim insanlarına, hukukçulara adıyor; karanlığı yakma uğraşımda desteklerini esirgemeyenlere teşekkür ediyorum.

Mustafa Yıldırım

_____________________

* TSK, akademisyenler, edebiyatçılar, gazeteciler, gençler üzerindeki operasyonun ayrıntıları; Türkiye’de çalışan CIA elemanları listesi için bu kitabın devamı olan Ortağın Çocukları kitabından yararlanılabilir. 2007-2009 arasında NED’den para alan ve 2010 programına alınan sivil(!) örgütlerin görevleri listesine de aynı kitapta yer verildi.**

** Yıldıray Oğur, “Ergenokon’un özoğulları”, Taraf, 28 Mart 2009.

***Kitap, 1999’da yazıldığında TESEV’in o yıllardaki etkili kişilerinden söz edilmişti. Sözü edilmeyenlerin birçoğu sonraki yıllarda, Kemal Kılıçdaroğlu gibi, önemli konumlara yük-seldi. Bu nedenle TESEV’in kurucularının listesi, 23. ve sonraki basımlara eklendi.

****Azerbaycan’da 2005 seçimlerinden önce yazılan Azerbaycan’da Proje Demokratiya kitabı Bakû’de yayınlanmayınca özeti “Sivil örümceğin Ağında kitabında yayınlanmıştı. Azerbaycan’da Proje Demokratiya 2006’da Türkiye’de yayınlanınca eksik bilgilendirmeye yol açmamak için Sivil Örümceğin Ağında’daki Azerbaycan bölümü yeni basımlarda çıkarıldı. Uğur Mumcu’yla ilgili bölüm, suikast suçluları yakalanmadan önce 1999’da yazılmıştı. Aydınlara, güvenlik görevlilerine, diplomatlara kıyan, banka soyan, birçok yeri bombalayan İran Kudüs Kuvvetleri’ne bağlı Tevhid, İslami Hareket, Kürt Hizbullahi örgütlerinin suikastları ve İslamcı saldırının son 100 yılı 2016’da Zifiri Karanlıkta kitabında yayınlandı.

ZİFİRİ KARANLIKTA BOĞULURKEN DEMOKRASİ OYUNU

Sivil Örümceğin Ağından Zifiri Karanlıkla Helalleşmeye Mustafa Yıldırım

Sivil Örümceğin Ağından Zifiri Karanlıkla Helalleşmeye

Emekli Yargıç M. Emin Değer, hiç sektirmez, her sabah 08.05’de telefon eder; “Dostum işler çok kötü, değil mi?” diye sorardı.

Dünyadaki, bölgemizdeki, ülkemizdeki son gelişmeleri özetler; “Beceremedik Sayın Yargıç! Karnemiz kötü! Sınıfta kalmak yetmedi, çukura düştük!” diye yanıtlardım.

Onun sesine yürek sancısı katılırdı:

“Dostum, sizin kuşağın suçu yok! Biz size bağımsız bir devlet bırakamadık…”

Uğradığında yeni gelişmelerle birlikte en kötüsünün “demokrasi” maskeli tuzak olduğunu, zifiri karanlığın “devrim” diye ezberletildiğini olarla, kanıtlarla anlatırdım. Sözü, onların 1970’lerin sonuna doğru  içine düşürüldükleri tuzağı, bağımsızlık-demokrasi derken hepsinin listelenerek 8 Mart 1971 sonrasında ordudan atılmalarına ve 4 gün sonra lider bildikleri paşanın da yer aldığı cuntanın yönetime el koymasına getirirdim.

8 Mart 1971’den önceki dönemi anlattırırdım. Kim bilir kaç kez “Sayın yargıç! Anlattıklarınızı yazmalısınız ” demiştim. Yanıtı hep aynıydı:

“Olayları her arkadaş kendisine göre yaşadı! Onlara yazık olur.”

Sivil Örümceğin Ağında kitabının “Din Hürriyeti” bölümünde “Müslümanlara özgürlük” diyerek bağımsız devletimizin din tartıştırılarak yıkıma hazırlanışını yazıyordum. Operasyon üstüne operasyon düzenleniyordu. İslam rejimi önderleri İran’ı ve ABD’yi yol etmişlerdi; bir yandan Humeyni diktasıyla, öte yandan İsevilerle bileşiyorlardı. “Din” maskesi altında etnik isyan hazırlanıyordu ve zifiri karanlıkta boğulmak kesindi.

Demokrasi projesi içinde Din Hürriyeti Senaryosu (operasyonu) bölümünü sabaha karşı bitirip dosyayı tamamlamıştım. Saate baktım, 08.05 olmamıştı. Hemen aradım:

“İhtilal oyunu anılarınızı, bugünden bakarak hiç olmazsa mektupla anlatsanız da olur. Dava dosyamızın, yani kitabın girişi olsun!”

“Dostum yazamam!”

Dostluk bir yana, savaşım bir yanaydı; saygının sınırını zorladım:

“Sayın Yargıç bu bir görevdir! Tarihimizin bir parçası koparsa önü, gerisi anlaşılmaz! Yazmazsanız, konuyu üç satırda özetler; yazmaktan kaçındığınızı kitaba geçiririm!”

“Biliyorum! Yaparsın, senden kurtuluş zor!” deyip vedalaştı.

Sonraki gün, yine 08:05’de arayarak “Dostum günaydın! Beni uyutmadın! Sana gönderdim” dedi.

Sivil Örümceğin Ağında ve Din Hürriyeti Operasyonu birleşik dosyasının  girişine “Sözün Önü” başlığıyla mektubunu ekledim. Mareşal Kemal Atatürk’ün subaylarının tasfiyesi için kurulan tuzağı anlatan anıları, günümüze getirerek bitiriyordu:

“Rahmetli anam, biz uyurken uyanır, ‘Allah’a dua edenlerin yüzü suyu hürmetine aç kalmıyoruz’ der ve gece yarısı kalkar, ibadetini yapar, dokuma tezgâhında bez dokurdu. Bugün de uyumayanlar var. …tuzağa düşürüldüğümüzün resmini çekmiş dersem resim değil, ama öyle bir çalışma ki fazla zorlamaya gerek kalmadan, canlı bir fotoğrafa bakar gibi gerçeği görebiliyorsunuz… İşte Yıldırım uyumamış ve bize gerçeği göstermek için çalışmış.

Bu kitabı okumak, içine düştüğümüz tuzağı görmemizi sağlayacak. Belki o zaman kendimizi sorgulamaya başlayabiliriz. Azıcık ulusal onurumuz kalmışsa ve gerçekleri okumayı biliyorsak… oltanın ucundan kurtaramadığımız balığın, bu kez bir ağda çırpınışını seyrettirmek isteyenlere ders vermenin gününü geciktirmemeliyiz. M. Emin Değer. Ankara, 3 Ekim 2002, Cuma” 

Sayın Emekli Hakim Albay, sonraki yıllarda Ortağın Çocukları dosyasının her bir bölümünü yazıldıkça heyecanla bekledi; bazen öfkeyle, bazen üzüntüyle telefon ederek değerlendirir; “Dostum, geçmişimiz kötü, sonumuz daha da kötü olacak!” derken sesi kırılırdı.

Büyük dava dosyasının üçüncüsü, “Zifiri Karanlıkta İçten Çürüme … Cellad’ın Zaferi” ile tamamlandı. Sayın Yargıç okuyamadı.

İyi ki okuyamadı da öyle ayrıldı dünyamızdan… Türk egemen devleti kuran Cumhuriyet Halk Fırkası’nın, Sivil Örümcek Ağının bel kemiği TESEV’de pişmiş kişi ve özenle hazırladığı ekibinin “demokrasi” maskesiyle zifiri karanlığa illtica edişine zaten dayanamazdı.

İşte böyle Sayın Hakim Albay M. Emin Değer!

O dediğiniz günü, geciktirmek bir yana bilinmez geleceğe erteledik: Kitaplar, toplu konuşmalar, yüz yüze görüşmeler, televizyonlarda, salonlarda, köylerde, bayırlarda konuşmalar yetmedi; çünkü içten çürümüştük, birey birey ve tüm kurumlarımızla… 

O yarım kalan söz, orada tamamlanamadı!   

Mustafa Yıldırım, Denizli, 20 Şubat 2022

eb (ek bilgi): 1) SÖA Kitabına gelince, türlü yayıncı ve gizli niyetlilerce 2002 seçimlerinden önce yayınlanamadı (Gün olur o dönemi de yazarım), ancak rejim değiştirilirken 2004’te yayınlanabildi.

2) Yazdıklarımı hiç bir önyargıya kapılmadan, arkadaşlar gücenir, partimiz dışlar, diyerek yayınlamaktan kaçınmayan Anadolunun yiğit gazeteci yol arkadaşlarım! Uzun dönemlerdir seyrek yazabiliyordum. Bir süre daha yazamayacağım… Yenilsek de, Savaşmadan Yenilmemekti ortak ilkemiz…

Mustafa Yıldırım
22 Şubat 2022 /   

Kim Bu Yüceler Yücesi Ebedi Başkan? Mustafa Yıldırım

Arap baharcısıyla Arapçı,

Amerikalıyla Amerikancı,

Cemaatçiyle cemaatçi,

Kürdistan milliyetçisiyle eyaletçi,

Dersim ayrılıkçısı eşkıyalarla muhtariyetçi,

Alevilerle Alevi, AKP kurucusu Nakş-i Bendi Ali Coşkun’la umreci,

Türk düşmanı Humeyni’nin mollalarıyla çoğulcu demokrat,

Amerikan uşağı federasyoncularla TESEV’ci,

Atatürk düşmanı İslamcılarla parti çürütücü,

Halk önünde dikta düşmanı; ancak vekillerini “İzin vermem”, “Canını-za okurum!” diye azarlayıcı,

ABD Büyükelçisinin kolunda adaletçi, Van’da ADD yöneticilerini toplan-tıya almayarak Kürtçüden daha Kürtçü,

Sözüne “Ben” diye başlayan, “Ben” diye bitiriren; “Biz” diyemeyen,

“Barışın dili” diye diye teslimiyetçi, Kurultayda milletvekili dövülürken suskun,

Her genel oylama sonrasında sonuç hiyleli diyerek ayağa kalkan halkı “kışkırtmaya gelmeyin” diyerek etkisizleştiren,

Tunceli kıyamcısı, Türk askeri katili Seyyit Rıza ardıllarıyla akraba,

İşine gelince “laiklik”, gelmeyince “Seyyid” oluverip “kul hakkı” diye-rek Türkleri kullaştıran dinci,

2010 yıkım oylaması öncesinde, “Bizim kökümüz Ecevit’tir, İnönü’dür” diye haykıran ve Atatürk’ü unutuveren,

Sokak ağzıyla dalaşan; ancak egemen devletin yıkıldığını ağzına al-mayan,

Mecliste Cumhuriyetimizin eğitim düzeni kökten sökülürken vekillerine “sus” emri veren,

Akdenizde adalarımız Küçük Atina Devletince işgal edilirken yıllardır susan!

Önüne gelene “Nutuğun neresi seni rahatsız ediyor?” diye çıkışan; ama Atatürk’ün Nutuk’taki şu sözünü yutuveren:

“Birtakım şeyhlerin, dedelerin, seyyidlerin, çelebile-rin, babaların, emirlerin arkasından sürüklenen

ve falcılara, büyücülere, üfürükçülere, nüshacılara

talih ve hayatlarını emniyet eden insanlardan meydana gelmiş bir kitleye, medeni bir millet gözüyle bakılabilir mi?

Milletimizin hakiki mahiyetini yanlış manada gös-terebilen ve yüz yıllarca göstermiş bu gibi unsur ve müesseseler, Yeni Türkiye Devletinde, Türk Cumhuriye-tinde devam ettirilmeli miydi?

Buna önem vermemek, ilerleme ve yenileşme için en bü-yük ve telafisiz hata olmaz mıydı?” (Nutuk, Gazi Mustafa Kemal Tarafından, 1927; Devlet Basımevi, İstanbul, 1938, s. 644)

Mustafa Yıldırım, Denizli, 16 Haziran 2021

İlgi: Google arama anahtarı… 22 Ekim 2012, kamal-bin-hasimi

VATANIN RENGİ OLMAZ! Mustafa Yıldırım

Akdenizdeki kaya, en doğudaki sınır ta-şımız birlikte vatanımızdır !

Bundan böyle karada, denizde her yükselti, Duatepe, Kocetepe’dir!

Her dağ Seydan dağı, Simav dağı, Çal da-ğı’dır!

Her yer, İnönü, Aydın-Söke ovası, Hisarcık yaylası’dır.

Her meydan, Sakarya, Dumlupınar’dır!

Her kıyı, Edremit’e, Bandırma’ya, Gemlik’e, Mudanya’ya, İzmir’e vuran denizin kıyısıdır artık!

Atina devletinin yeniden işgal ettiği her ada, her deniz kayası, Türk vatanıdır, tıpkı sınır boy-larımızdaki her derenin, kayanın, her ormanın, ovanın vatan olduğu gibi!

Unutmayınız ki vatanın mavisi, yeşili, karası olmaz; vatan vatandır, her taşıyla, kayasıyla birlikte!

Yeniden, bağımsızlık, özgürlük, egemenlik el-de edilene dek öfkemizi içimize gömerek, aklı-mızla Türkün binlerce yıllık karakterini yeniden edinerek ilerleyeceğiz ve işte o zaman bayram-larımızı kutlamayı hakedeceğiz!

Başka yolu yok!

29 Ekim 2020

Bu yazı MUSTAFA Yıldırım-Yazılar kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir